Merenge seyahatinin başında Santo Domingo’da daha havaalanına iner inmez fıkır fıkır bir müzik karşılıyor insanı. Kente gelen her misafir, canlı müzik ve hoşgeldin kokteyliyle karşılanıyor.
Bir Karayip adası, zihinde hep olumlu şeyler canlandırır. Maceraperest istekler, okyanus manzaraları, bilinmedik meyveler, süslü kokteyler, hamakta uykular, yarı çıplak yerli güzeller, batan güneşin üzerine palmiye gölgeleri getirir akla.
Oysa gerçekten öyle midir? Tropik olmasına tropik, ama yılışık mı yılışık yerlilerden, soktu mu bayıltan sivrisineklerden, müstakil kanalizasyon kokularından ve çürük ananaslardan ibaret bir adaya düşmek de mümkün bu dünyada.
İnsan bir tropik adaya ilk kez ya şansını denemek üzere tesadüflere güvenerek ya gemisi battığı için mecburen ya da tavsiye üzerine gider. Dominik Cumhuriyeti genellikle bu türden bir tavsiye olarak sunuluyor. Bu tavsiye bir denizciye yapılıyorsa cümle içinde mutlaka Casa Campo da kullanılıyor.
“Öyle sarılacağım ki, başkasının kolları hep gevşek kalacak.
Öyle seveceğim ki, seviyorum diyen başkasına inanmayacaksın…”
Santo Domingo’da daha havaalanına iner inmez fıkır fıkır bir müzik karşılıyor insanı. Kente gelen her misafir, canlı müzik ve hoşgeldin kokteyliyle karşılanıyor. Böylece, merenge müziğinin hızını hiç kaybetmeyen ritmi ve bedenin her köşesini hareket ettiren dansı daha adaya atılan ilk adımda kişiliğini ortaya koyuyor.
Kolonyal mimariye has bütün güzelliklerin bir araya toplayan, yer yer palmiyelerle süslü avlular; rengarenk cepheli tek katlı evlerin sıralandığı sokaklar ve beklenmedik sürprizlerle karşınıza çıkıveren tarihi binalar…
Santo Domingo’nun kale içi mevkii, kan dolaşımını hızlandıran Merenge’nin enerjisine uzak duruyor. Burada öne çıkan, restorasyon ve korumacılık.
Tarihsel doku içinde, dozunda aydınlatma ve şık işletmeler bir araya gelince, insan kendini 16’ncı yüzyılda sanabiliyor. Sanki birazdan Vasco de Gama ile Amerigo Vespucci de gelecek ve Kaptan Kolomb’la aynı masaya oturup, margarita içecekler…
Bu eski Latin kasabasının mimari dokusu tamamen dalgalar tarafından yüzyıllarca dövülmüş, yıpranmış taşlardan oluşuyor.
Turizmi doğuran nedenlerin temelinde dünya üzerindeki dengesiz dağılım var. Her yerde aynı oranda doğal, tarihsel ve kültürel zenginlik olmaması, hareketliliği getiriyor.
Nerede ne varsa, ona sahip olmayana o pazarlanıyor, kendine has özellikleri çoğaltan yerler yeni cazibe merkezleri haline geliyor. Bu arada elindekinin değerini bilemeyenlerle, yoktan var edenlere de rastlanıyor.
Dünyanın hemen hemen her yerine uzak, Karayip denizindeki bir ada ülkesi bile yapılması gerekenler hakkında esin kaynağı olabiliyor. Ülkenin turizm yönetimi, kültürel beklentileri karşılamaya yönelik olarak bir antik site inşa etmiş örneğin.
Las Vegas örneğinde olduğu gibi yapay bir başka dünya yaratmak, bilinçli turisti caydırıcı bir etken olabileceğinden, Alta bölgesindeki yapay kent hiç sonradan yapılmış hissi vermeyecek şekilde inşa edilmiş.
Bu eski Latin kasabasının mimari dokusu tamamen dalgalar tarafından yüzyıllarca dövülmüş, yıpranmış taşlardan oluşuyor. Kasabanın meydanı, dükkanları, lokantaları, kilisesi ve barları arasında inşa tarihinin 1970’ler olduğu kısa zamanda unutuluyor ve zamanın derinliklerinde kaybolma hissi öne çıkıyor.
Dünya üzerindeki turizm iletişimi o kadar güçlü bir hale geldi ki, herşeyi yerli yerinde yapan ve güvenlik zaafı olmayan ülkeler kendilerini kolayca tanıtıyor.
Turizm medyası geliştikçe zaten yeni keşif yapmak için dünyayı turlayan muhabir sayısı da artıyor. Yeter ki beklentiler ve fiyat-kalite oranı tam karşılansın, bir yerin duyulmaması hatta moda olmaması mümkün değil.
Önemli olan yatırımların altında doğru bir strateji yatması ve işletme tutarlılığı sağlanması. Bu özelliklerinden dolayı Dominik Cumhuriyeti’nin ismini giderek daha sık duyulur oldu. Turist artık eski turist değil.
Segmentlere ayrılan, beklentisini karşılamak için dünyanın öbür ucuna gitmekten yorulmayan, yeni, genç ve zengin bir kitle kendine keşfedecek cennet aramayı sürdürüyor.
Mavi mi yeşil mi karar vermekte zorlanacağınız renklere boyanmış gibi duran enfes Karayip denizi ve beyaz olduğuna kesin emin olacağınız kumsallarla çevrili bir adada olduğunuzu farkedebilmek için, Santo Domingo’dan batıya doğru birkaç saat gitmeniz gerek.
Yol boyu karşılaşacağınız denize sarkan palmiyeler, yemyeşil bitki örtüsü, doğal parklar, küçük kasabalar ve şeker kamışı tarlaları zamanın nasıl geçtiğini unutturuyor.
Küba’nın komşusu olan adada en az oradaki kadar kaliteli purolar bulmak mümkün. Zaten Cohiba, Montesquieu, Paracas gibi bilinen markalar üretimlerinin bir bölümünü burada yaptırıyor. Aslında bu ülkeyi ziyaret edenlerin aradıklarını bulabilmesi için etraflarına biraz bilinçli bakması lazım.
Küçük bir ekonomi ve turizm bombardımanına yeni tutulmuş bir yer burası. Her an her yerde bulunabilen tek özellik, güleryüzlü insanlar, deniz ve güneş. Casa de Campo ise her türden seçkin beklentileri karşılayacak kadar donanımlı. Punto Cana yolu üzerinde, özellikle Amerikalı turistler için yaratılmış otuz bin hektarlık bu turizm merkezi de türünün ilginç bir örneği. Tamamı golf, binicilik ve diğer sporlar için kullanılabilen bu dev arazi, hem otel hem de villa seçenekleri sunuyor.
Müşterisinin büyük çoğunluğu hayalindeki tatil evini gerçekleştirmek için burayı seçenler. Bu cenneti andıran yerleşimdeki evler arasındaki mesafe, sakinlerini istenmeyen komşulardan uzak tutarken, marina, plaj ve otelcilik hizmetlerinden de isteyen yararlanabiliyor.
İşin sırrı kimseye belli bir estetik anlayışın empoze edilmemesi. İsteyen duvarlar örüp içindekendi cennetini yaratıyor, isteyen başkalarının cennetlerini paylaşıyor. Tatilde ev hayatını sevmeyenler de düşünülmüş. Marina civarında bir Akdeniz kasabasını andıran, her ayrıntısıyla işletmeleri özenle seçilmiş bir yapay kasaba var.
Burada yaşam kendi halinde sürerken, istemeyen hiç buraya uğramayabiliyor. Dominik’in sunduğu olanakları tatmak için Temmuz ayını tercih edenleri ek bir sürpriz daha bekliyor.
Dünya’nın dört bir yanından gelen latin dansı fanatiklerini buluşturan Merenge festivali, dansın doğduğu bu topraklarda kutlanıyor.
Başkentin kordon boyu niteliğindeki Malecon caddesi hiç olmadığı kadar renkleniyor, ve sahildeki her metrekare DJ’lerin boy gösterdiği açıkhava disco’larına dönüşüyor.
Buna bir de Barcelo adlı romu ve Presidente birasını da ekleyince, onbinlerce kişinin toplandığı plajlarda nasıl bir atmosfer doğduğunu tahmin edebilirsiniz… Tahmin etmek yerine yaşamayı tercih edenler Temmuz’un son haftasıyla Ağustos başını Dominik’te bulunmaya ayarlayıp, akşamüstünden itibaren Parque Litoral de Sur’da bulunmalı. Kış mevsimini tercih edenleri ise orada harika bir yaz bekliyor…
Kategoriler: [post_category]
Online Keşife Abone Ol
Online Keşife Bültene Abone ol
Güncel Konular
Dilediğiniz Makaleyi Bulun...
Kütüphane | Onlinekesif.com bir Online Keşif A.Ş. Kuruluşudur | © 2024 CodeAD Inc. | Gizlilik Sayfası
Bu site, cihazınızda bilgi depolamak için çerezler kullanır – bazıları sitemizin çalışması için gereklidir, diğerleri ise siteyi ve reklamlarımızı geliştirmemize yardımcı olur, ancak siz izin vermedikçe gerekli olmayan çerezleri ayarlamayacağız.
Tercihlerinizde istediğiniz zaman değişiklik yapabilirsiniz.